Dedeni izlerken düşünürsün artık ona yapılacak bir eylemden sonra oturabilmek bile haz veriyordur. Haftada bir gün hayırlı Cumalar temennisiyle aramanın ona nasıl iyi geldiğini , memnuniyetini anlar ve her hafta aramak için telefonun alarmını kurarsın. Çünkü kişiyi mutlu etmenin bu ufak şeylerle olabileceği halini anlamışsındır.
Sevdiğin bir yakınının seni rahatsız eden ve sence çokça yanılarak yaptığı değerlendirmelerini hayretle dinler , bu saatten sonra ona yüklemiş olduğun anlamı çok bulur , hayal kırıklığı hissedersin. Ama birde şu var ; kimi insanın bu konu ya da bu tür konularda yetersiz bir bakışı olabileceğini düşünür , onunda idrak seviyesi bu kadar olabilir ben bilemem der ve seninde yanlış hükmettiğin konular olabildiğini/olabileceğini düşünür ve yine onu sevmeye devam edebilirsin. Gerilimsiz mutlu bir iç ahengi de muhafaza etmiş olursun. Çünkü insana yakışır bir tavır takınmışsındır ; halden anlamışsındır.
Konuşma şekli ya da ses tonundan rahatsız olursun ve keşke hiç konuşmasa diye aklından geçirirken kendini bulursun. Sonra biri "hiçbir şey elimizde değil , hızlı ya da yavaş konuşmak dahil" minvalinde bir cümlesini işitir ve ses rengi , konuşma ahengi gibi birçok şeyin yaradılıştan geldiğini düşünmeye başlar ve kişiyi değil yaradaılış şeklini düşünür ve artık anlarsın. Hatta saygı duyarsın.
İş yerinde ki Yüksel ,olur olmaz espiriler yapmaktadır . Sence. Komik hiç değildir. Sence. İçinden suizan (!) etmeye başlarsın ve susmasını dilersin. Oysa ! Yüksel'in mizacı böyledir ve şaka yapma enerjisi ve isteğini dahi ancak Yaradanın yardımıyla bulabilmektedir. Halinden anlayamazsın. Ve boş yere negatiflik yaratırsın güzelim kendi iç dünyanda, bir var bir yok kısa hayatında. Oysa sadece espiri anlayışı kötüdür ve bu ona zaten ceza olarak yeterlidir.
Ofiste beklediğin bir metinle ilgili bir görsel gelir ve görselin yanında upuzun kıpkırmızı parmaklar da oradan öylece sana bakmaktadır. İçinde bir rahatsızlık hissi dalgalanır ve yani ne gereği vardır ki bu teşhirin ?! Oysa çok basit bir denklemi vardır : Fotoğraf çekimi pencere kenarındadır ve kağıt uçmasın diyedir ve kişi için hep aşina olduğu tırnakları , onun için o karede fark edilmez bile. Başka türlüsünü ve hatta ihtimali düşünsen halden anlamış olacaksındır aslında , bu kadar basittir.
Karşında ki senin coşkulu konuşmalarına eşlik edemiyordur. Ne de sıkıcıdır !Şükür ki sen öyle değilsindir zira hayat ne tekdüze olurdu. Öyle mi? Senin konuşmaktan aldığın zevki o dinlemekten ve hatta sükunetten alıyordur. Ve bu aldığın zevk alma biçimi de yine yaradılışla çokça alakalı yani kişinin asla kendi elinde olmayan halle oldukça içli dışlıdır. Hayatın o sevdiği şeyle arasını açacak hadiseler yaşatmadığı müddetçe.
Başka bir örnek. Bir tanıdığın hem bir ödev hem de bir teşekkür,şükür olarak kıldığın namaza dudak büker ve seni doğrudan eleştirir. İçinden haddini bildirmek ve zaten kul olmak için yaratıldığımız bu hayatta namaz kılmak mı gereksiz şeklinde bir ders verme isteği duyarsın. Ama bir dakika. Dersi veren daima Allah'tır. Orda siyaseten ya da dünyanın türlü hakikati perdeleyen oyunlarından biri ya da birkaçına takılmış birini görmektesindir ve anlamalısındır. Nihayetinde bugün sana namazı öğreten ve kıldıran kim ? Bütün bu kulluğu ve neden burda olduğunu hatırlatan kim ? Daima Allah. Şimdi karşında ki bunu bilmiyorsa çünkü henüz öğretilmemişse ne suçu olabilir? Hem belki de bu konuları bilmeye ihtiyacı yoktur hatta belki de hiç olmayacaktır. Ayrıca Kenan Rifai'nin dediği gibi "Yapmaya mecbur olduğun insani vazifelerinde kusur etme, başkalarının yaptıklarıyla alakadar olmak sana düşmez." İdrak seviyesi binbir çeşit insan var , onları görmek , onlara takılmak yerine sen en sevgi dolu ve en insani tavrı takınmaya bakmalısın. Yoksa bu hayat yolu nasıl ilerler?
Kesin bir hükümde bulunmadan önce halden anlamayı tercih etmek. İnsani bir vazife olarak hayatında bunu öncelemek gerek. Aksi halde bu gereklilik bir yük ve sürekli insana anlayış gösterme zarureti duyumsatan yapay bir çaba olarak kalakalır. Peki bu efor niye ? Şüphesiz halden anlamayı reddettiğimiz tüm hallere benzerini , aynısını yaptık ya da daha beterini yapmaya teşneyiz. Neden onları hemen şimdi anlamayalım ki ?! Kenan Rifai'nin dediği gibi "Ben olsam yapmazdım deme, çok aciziz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder