Bir yazar anlatıyordu. Bir düşünür, dalmış köprü de yürürken kendi kendine konuşur hale gelmiş ve etrafta ki kimseyi görmez olmuş zira başkasıyla konuşmasının faydasızlığını artık öğrenmiş.
Bunu zamanında duymuş olmanın yanında şimdi tekrar hatırlamamın sebebi o düşünür kadar değilse de bu hali r çapında tecrübe etmem oldu. Yani : Kimseyle bir şey paylaşamama gerçeği. Aile kavramı çok değerli olmakla birlikte bu kavramın kan birlikteliğinden çok ezel aleminde ki bir arada olduklarımızla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Zira bazen anlatmak bir yana onların hissederek öylece konuyu açtığı , tecrübe etmese bile o bizde ki gamlı hali bir şekilde teskin etme kuvveti kudreti içinde harekete geçtiği , konuşulması çokça kolay , bal kaymak tadında Allah 'ın gürül gürül aktığı sobetler meclisinin o güzel insanları. Oysa bazen yan yana bulunduğumuz ailemiz hayatın hayhuyundan ya da mana farklılığından bir şekilde , bir sebeple seni es geçebiliyor. Onlarda haklı. Zira bu hal ellerinde değil ; böyle programlanmış.
Bu anlaşılamadığım ya da paylaşımdan uzak hal bende şunu fark ettirdi ki; ben ne anlatırsam karşı tarafın anladığı kadar... O meşhur söz esasında.. Benim için şöyle oldu ; karşı tarafın hiç bir şey anlamadığını ve hatta onların kendilerinin bile bunu fark edemedikleri gerçeği ... Çünkü kendi dünyasında ki herhangi bir huzursuzlukla eş değer algılıyor benim derinliğimde ki can yakıcılığı... Nerden bilsin? Yalnız Allah, gene her daim. Ve fakat yaradılışımın dürtüsüyle dayanamayıp , belki bir telkinle düzelirim belli mi olur , sevdiğin insanın sözü başka olur merakı ve ihtiyacıyla ağzının içine bakmaya devam mı ediyorum? Evet. Yani esasında ben kendimi tekrar başka biçim ve stillerle yine kendime anlatıyordum. Bu da bana sesli düşünme olanağı veriyordu ki bu sayede belki ben kendimi biraz daha iyi anlıyor ve kendime bir adım daha yaklaşabiliyordum. Böylece manayla aram daha iyi olabilir , daha çok huzur da hissedebilirdim de. Belki ! Niye olmasın! Ve bu arada karşımda ki etten bir duvar gibi miydi! Olsun. Dinleme gayreti için de müteşşekkirdim zira artık onun bile yapılamama haline tanık olmuşluğum vardı. Ve bir navigasyon : Ezel aleminde ahbaplık edilen ruhlar aranıyor: Dünya'nın neresinde İstanbul Avrupa yakasında mevcut kaç kişi var ....? Yani belki tanıştık , çok yakınlaşamadık o dönem , belki şu belki bu... Kısacası bunu da bu şekilde bulamayacağımıza ve yalnızca Allah'ın karşımıza çıkarmasını umacağımıza göre... Genel mana da kendi kendimize konuşmaya devam. Nerdeyse.
Başkalarına ihtiyaç duymama hali güzel. Bize çokça pohpohlanan sosyalleşme fikri bir anlam maksadıyla değil , sürekli öylesine yumağı içinde gerçekleşiyorsa sohbet konuşmaları artık 'ne kestin koç ne yedin hiç' haline dönüşüyor. Ama biz maça gidip bağıran birileri gibi rahatlamış ve tatmin olmus eve geri dönüyoruz. Peki niçin? Yalnızlık hissi ya da konuşmaya daha fazla ihtiyaç duyman seni kendinle konuşmaya itmişse ,kendine en yakın ve en iyi geçinmen gereken kişiyle yani kendinle bir yakınlaşma hasıl olmus demektir. Bu da huzura başka kişilerle ya da olaylarla değil tek başına gitme olanağı verebilir . Bence çok şanslısınız !
YanıtlaSil